7 Mart 2009 Cumartesi

T4 setinde hata yaparsan Christian Bale affetmez !




Role konsantre olmak ve hakkını vermek için olağanüstü çaba gösterdiği ve yorulduğu anlatılan Christian Bale, çekim sırasında filmin görüntü yönetmeni (Shane Hurlbut) arkaplanda dolaşırken proplardan birini devirip konsantrasyonunu bozunca Bale sinirleniyor. DP de biraz pişkin davranınca olay kopuyor. Burada aktörün iş aşkına, hem kariyeri hem de milyon dolarlık blockbuster altındaki sorumluluğu da eklenince tepkiye pek şaşırmıyoruz aslında.

Böyle olaylar setlerde oluyor ancak bu kaydın ortalığa düşmesi sansasyon yarattı. Büyük baskı altında yapılan sinema işinin ne kadar zor olduğunu görüyoruz. Ama buna aktör kaprisi deyip geçmeyip, işini ne kadar ciddiye aldığına bakıp ne güzel bir film geliyor diye sevinmeliyiz bana göre :D

4 Mart 2009 Çarşamba

Eyvahlar Olsun ! Tırsss....

Bu motion poster kavramı yeni çıktı, inşalla görmeye devam ederiz. Oeehh!

bir süre önce Terminator: Salvation'ın motion poster'i ile, bu kavramla tanışmıştık, yalnız o daha banner havasındaydı The Hauntingin posteri abarmış, enfes.

3 Mart 2009 Salı

Huzur Terminatör'de

Curious Case of Benjamin Button (Benjaminin* kırmızı kasesi)

*Evet benjamin burada brad pitt oluyor

"Bretpit negzel bir insan ve keytblanşet de taş gibi maşallah" izleniminin ardından bakacak olursak ne gerek vardı 3 küsür saate diyoruz. İkilinin ters yönde akan yaşamlarının kesişip (madden ve maanen) yaş/yaşam sorgulamaya ilişkin sorunların gündeme gelmesi için zaten bi buçuk saat beklemişken case'in curious bi durumu kalmadı haliyle.

Esas meselenin geri planda kalıp bradpitt in bradpitt olmadığı** ilk bölümdeki efekt show ile gözdolduran, tilda swinton'a resmen yazık olduğu, hatta haksızlık, insafsızlık edildiği, "yapıt***" ile buna bin basan filmlerin yönetmeni david fincher çok ayıp etmiş, hiç yakıştıramadım. Ver kürkü****.

150 milyonluk bütçenin 100 milyonunu aman 3d kafa yapalım brade yapıştıralım efektte çığır açalım diye harcayan yönetmen kalan 50 milyonla filmi apar topar bitirmek zorunda kalmış maalesef. 13 dalda oscara aday olabilirsin ama bize sadece bir tane güzel film yapsan ödül almasan da bize yeterdi be bilader. Ama noldu aldın işte görsel efekt oscarını başın göğe ermiştir artık.

** Filmin yaklaşık ilk 50 dakikasında gerçek Brad Pitt hiç görünmüyor, küçük bedenli başka oyunculara takılmış 3D animasyon Brad Kafası izliyoruz.
*** Ay negzel film olsun sanat olsun saatlerce suda yüzen kayığa bakalım düşünelim modeli metabolizmaya zarar.
**** Kedilerin sahip olduğu tek değerli eşyası olan kürkün, besleme ve büyütme emekleri karşılığında sahibi tarafından kediden istenmesi durumu.

2 Mart 2009 Pazartesi

The Hunt for Gollum! (a.k.a. Mayısta arkadaşlarla Golluma giriyoruz*)

* Girmek: Kurbana girmek :D

İlk okuduğumda inanasım gelmemişti. Chris Bouchard isimli delirmiş arkadaşımız, 3000 dolar evet yanlış okumadınız sadece üçbin $ bütçeyle 40 dakikalık bir ortadünya filmi çekiyor: The Hunt for Gollum.
http://www.thehuntforgollum.com adresinden gelişmeleri ve ayrıntılı bilgileri alabileceğimiz bu film için 100'den fazla gönüllü varmış (ne kültürmüş birader). Trailer'da görülen Caradhras (Misty Mountains) sahnesini görürken "oha helikopter mi kiralamışlar" diye düşünürken, o çekimlerin full cg olduklarını da siteden öğreniyoruz.

Sonuç? İş ticari değil ve 3 Mayıs'ta siteden online olarak seyredilebilecek.
Bana sorarsanız bu işin içinde bir bit yeniği var ama neyse :)

Underworld 3: Rise of Lucian*

*Filmin asıl adı Rise of the Lycans.

Underworld sevenler 3. filmi ilk gördüğünde "olur mu canım Selena'sız Underworld mü olur peeh" demiş olabilirler. Aha söylüyorum olur ve de olmuş şahane de olmuş. Şahsen Len Wiseman ve Kate Beckinsale gibi iki önemli topun seriden ekarte edilip direksiyonun da ilk yönetmenlik deneyimi olacak aşmış yaratık tasarımcısı Patrick Tatopoulos'a verilmesine şaşırmış ve kıllanmıştım. Patrick hem işini çok iyi yapmış üstüne de yönetmenlik yapmış daha ne?

İlk iki filmdeki Selena'nın baskın hatunsal triplerini kenara koyup maço bir Lycan filminin ortaya çıkmasında Lucian (Michael Sheen) karakterinin öne çıkmasının payı büyük. PR stratejisi tamamen Victor üzerine kurulup afişlere Bill Nighy oturtulmuş olsa da bu aslında tamamen Lucian'in filmi.

Film prequel yani ilk 2 filmden öncesine gidiyoruz. Selena henüz vampir olmadığı için ortalıkta yok ve ilk bölümlerden aşina olduğumuz Victor'un kendi kızını -bir Lycan'a (Lucien) aşık olduğu için- henüz güneşte kızartmadığı erken zamanlar. Lucian sayesinde artık Lycanları tutuyoruz. Aksiyon dozu tavan yapmış, modern silahlar ve motorlu taşıtlar bulunmayan, iyice karanlık bir Underworld filmine hazır olun.

Spirit (a.k.a Ruhsuz Şehir)

Frank Miller'in yönettiği The Spirit görsel/grafik anlamda coştursa da, konu gereği kahramınımızın "aman şehrim, ruhum, bitanem" demecinden eser koklatmayan bir film olmuş. Geniş bir kadraj neredeyse yok, mekan tanımı yok, uğruna defalarca dayak yenen şehir nedir ne değildir hiç birşey yok. Ya close-uplar var ya da abstre arkaplanlar. (bkz kahramanı yakalayan Samuel Jackson'lu Scarlet Johanson'lu nazi manzaraları) Şehirle ilgili görüp görebileceğiniz iki şey var, biri çatıların üzerinde hoplayıp zıplarken üstten azıcık gördüğümüz manzara, diğeri de afişi. (ki afiş nefis)

Heyecanlı bekleyişimiz sükut-u hayale sürüklendi, tamam siyahları kırmızıları mat beyazları seviyoruz ama 102 dakka sırf görsel seyreylenmez ki?

Rodriguez'in olmaması Frank Miller'ı iyice çizgi romana itmiş naaapsın? Haliyle ortaya hareketli çizgi roman bir film çıkmış.

Netice: 1. Frank Miller Robert Rodriguez'le film çekmeliymiş. 2.Scarlet ve Eva tüm ihtişamlarına rağmen filmi kurtarmaya yetmezmiş. 3. Sin Sity'de ağzımız açık izlediğimiz görsel/grafik stil ikincisinde aynı afiyetle yenmiyormuş 4. Rodriguez'e 10 ytl bütçe versek bile film çekermiş. (bu ayrı bi konunun necitesi)

Avatar titretir mi?

Epeydir sinema salonunda koltuğa yapışıp titreyerek izlediğimiz, 10 dakika arada ohhh diye derin bir nefes alma şansı bulduğumuz film çıkmadı. Return of the King'teki Minas Trith kapışması ile Matrix 3 teki Battle for Zion bizi titreten kelime-i şehadet getirmemize neden olan unutulmaz deneyimlerdi.

Uzun süredir gizli kapaklı Avatar'a kasan James Cameron baba umarız umudumuzu boşa çıkarmaz ve bizi tir tir titreten altımıza yaptıran bir filmle çıkar ortaya saklandığı yerden. Michael Bay Scifi Action çıtasını çok çok yukarı taşımakla meşgul Transformers 2 ile şu dakikalarda. Avatar cephesinde ise saatler Aralık 2009'u gösteriyor geçmiyor vakit geçmiyor hemen gelsinnn izleee, titreeeee, delirrr...

Recep İvedik'in Türk Sineması'na katkısı.

Şahan'ı çok severiz, tv de programları süper eğlenceliydi. Recep ivedik 1 ve 2 yi çekti çok iyi gişe yaptı helal olsun, parasında pulunda gözümüz yok. Sonuçta İvedik dışındaki Türk filmlerinin de pek hayrını gördüğümüz ve muhteşem olduğunu söyleyemezken burada Recep İvedik'e saydırmamıza hiç gerek yok.

Ama şu var ki Türk Sinemasında bir kıpırdanma oldu son dönemde yeni ve ilginç yapımlar çekilmeye başlandı. Sinemamızda ilerleme adına bir umut görmeye başlayıp sevinmiştik ki Şahan geldin içine ettin sinema denen şeyin. Keşke hep TV de kalsaydın, allah gözünü doyursun. Senin yaptığın sinemanın da, oyunculuğun da, sana sinemacı diyenin de taaaa ...

Neden? Çünkü çoğu prodüktörün amacı belli, Türk Sinemasını coşturayım diye bir kaygıları zaten yok. Adam bakıyor, İvedik bilmemkaç milyon gişe yapıyor, ne gerek var deyip dalıyor plaj filmlerine, saçma sapan 5 para etmez komedilere. Özellikle 2.filmden sonra Türk sineması 50 yıl geriye gitmiştir. Umudumuz idealist sinemacılarda.

Rescue Dawn

Christian Bale'in bu filmde anlattığı pilotla gözgöze gelme hikayesi, daha küçük bir çocukken başrolünde oynadığı Steven Spielberg filmi Empire of the Sun 'a göndermedir.

İnanmayan izlesin: http://www.youtube.com/watch?v=bej9pmx7u0c

Maymun Furlong: Dark Reel !

Bu isim Terminatör 2 ve American History X gibi müstesna filmlerde yardımcı erkek oyuncu rollerini oynama başarısını elde etmiş Edward Furlong'un yeni adı. Dark Reel de son filmi.

Sen git süper filmlerle daha çocuk yaşta kariyerine bomba gibi başla, sonra karı-kız, para-pul, drug n drop görünce, maymunun önde gidenlerini oynayarak kariyerini yerin dibine sok.

Hey gidi Edward hey, tamamını toplasan ilk filmin yarısı bile etmeyen Crow serisinde bile başrol oynamaya kalktın, sonra gittin Tamer Karadağlı ile rol paylaştın. Biz seni aman çocuklar duymasına veya prenses perfinyaya oyuncu olarak gelir diye beklerken şimdi de B movie leş korku filmlerine bulaşmısşsın allah akıl fikir versin diyorum güzel kardeşim.





Queen of the Damned (Burada Damned biz izleyiciler oluyoz maalesef)

Hayatımda seyrettiğim en kötü vampir filmlerinden bir tanesi ki gördüğüm kadarıyla kitabın yanına yaklaşamamakla kalmamış, Lestat karakterini maymuna çevirmiş, Neil Jordan'ın interview with the vampire filmindeki sanatsal tad, karakter çözümlemeleri, kurgu ve muhteşem ışık gibi özelliklerini taklit etmeye uğraşmasına rağmen son derece başarısız olmuş bir film.
Bittiğinde seyretmez olaydım dedirtti.

Filmin Ölüm Vadisi'indeki konser sahneleriyle ilgili olarak söylenebilecek tek şey, ulan hiç mi Dynamo ya da ne biliim doğru dürüst bir müzik festivali gözlemlemediniz, o kalabalık öyle mi hareket eder, insanlar öyle mi eğlenir, yuh be. komik olmuş resmen ki Lestat'ın sahnedeki hareketleri, zaman zaman yaptığı playbackteki ağız hareketlerinin tam uymaması, izleyenleri güldürttü diyorum. neredesin Tom Cruise, neredesin Neil Jordan diyorum başka birşey diyemiyorum.

Haydi herşeyi geçtim, ama Hollywood'da görsel teknolojinin geldiği nokta belli, buna rağmen filmin görsel efektlerinin bile vasatın altında kalması olayını çözebilmiş değilim. o vampirlerin ayarı değiştirilmiş mouse cursor'u gibi onion skin efektiyle ilerlemeleri, Lestat'ın arasıra gözlerinin mahalle kedisi gibi parlaması, konser sekansı sırasındaki kalabalığın copy paste seklindeki goruntusu falan.. Ha filmin soundtrack'i çok başarılı, ona birşey diyemiyorum ki Jonathan Davis amcaya saygılar sunuyorum.

Yönetmen ve Fotografici arkadaşı da eldeki bu kadar imkana rağmen atmosfer yaratmadaki başarısızlığından dolayı kutlar, hayatta başarılar dilerim.

Ayrica unutmadan, bilindigi gibi Neil Jordan'in interview with the vampire filminde de tipler kitaptaki halleriyle birebir degildirler ama yine de filmin butunlugu icinde siritmazlar. Şimdi sizlere Queen of the Damned filmindeki Armand karakterini gosteriyor ve yuh diyorum. (hatirlanacagi uzere bu karakteri vampirler gorusmede Antonio Banderas oynamıştı):

Banderas'ın karizmaya gel...

Bi de şu maymuna bak!

Donnie Brasco hakkında gerçekler

Donnie Brasco şahane film.

1. Gerçek lefty, filmin sonunda gösterildiği gibi "çağırılma" olayıyla öldürülmedi. 1981 yılında FBI tarafından yakalandı ve Brasco'nun sızdırdığı bilgilere dayanılarak 20 yıl hapis cezası aldı. 1990'larda serbest bırakıldı; 1995 yılında new york'taki evinde 72 yaşında kanserden öldü.

2. Çok enfes Sonny Black, 1982 yılında öldürülmüş olarak bulundu. Elleri kesilmişti ve vücudunda shotgun'la açılmış delikler vardı. Brasco'yu aileye kabul eden sorumlu olarak, yine mafya tarafından öldürüldüğü sanılıyor.

3. Filmde gösterildiği gibi, Lefty'e gerçekten bir aslan hediye edilmişti. amma velakin bu aslan filmde gösterildiği kadar büyük değil yavru imiş. Aslan biraz büyüyüp kontrolü zorlaştığında götürüp bir parkta ağaca bağlayıp terketmişler :d

Gerçek Donnie Brasco

4. Gerçek Donnie, bilindiği gibi filmde mücevheratçı olarak geçer, eleman bu mafya işine sızmadan önce gerçekten değerli taşlar ve elmaslar konusunda eğitim almak üzere bir okula gitmiş.

Oscar ödülü nedir?

Herkes aldı ödülünü gitti biz de izledik heyecanla pek güzel. İyi güzel de yıllardır çözülemeyen bu kategori kabusu nedir? En iyi film olmayan bir film en iyi yönetmen ödülü alır, en iyi yönetmen olmayan adamın filmi en iyi film oscarını alır, ne filmi, ne senaryosu, ne yönetmeni ödül alamayan bir film en iyi aktör, aktris veya kurgu ödülü alır. Kurgu süper ama film leş var mı böyle birşey?

Oyuncu güzel yönetmen rezalet veya yönetmen berbat ama müziği güzel diye bir kategorilendirme olabilir mi oluyor işte yıllardır biz de mal gibi izliyoruz.

Film bir bütündür ya iyidir ya kötüdür. Berbatsa da süperse de içindeki herkesin bunda katkısı vardır. Bir ton farklı kategoride ödül vermek saçmalıktır. Kimi avutuyorsun, filmin berbat ama al sana ses kurgusu ödülü. Oldu sağol.

Herşeyiyle başarılı olamamış yarım yamalak filmi at çöpe ne ödül veriyorsun manyak mısın? Oscar tek kategori olmalı, 1 tane olmalı ve yalnızca herşeyiyle başarılı olmuş filmlere verilmelidir. Böyle ödül mü olur, aman yaa.

Sherlock Holmes demişken...

Guy Ritchie bir Sherlock Holmes filmi çekiyor malum. Şimdi Sherlock Holmes dedin mi orada duracaksın bir. Bu karakteri beyazperde de şimdiye kadar onlarca aktör canlandırdı. amma velakin hiçbiri -nur içinde yatsın- Jeremy Brett kadar başarılı olamamıştır.


Jeremy Brett, resmen Holmes'un vücuda gelmiş haliydi. O tip, bakışlar, rolü yorumlaması... Müthiş bir karizmaydı kendisi. BBC'de -yanılmıyorsam- 7 sezon süren Sherlock Holmes dizisinde oynamıştır, sanırım uzun metrajları da var. imdb'den bakılabilir.

Şimdi şuradaki duruma bakıyorum:


Bir de Ritchie'nin çektiği filmden bir sahne:

Umarım bu Holmes'un kılık değiştirme olaylarından biridir. Hani olur da gerçekten böyle bir tasvir varsa, düşündüğüm doğruysa gördüğüm yerde küfür ederim yüzüne Ritchie Miçi demem.

Punisher War Zone: Olmaz olsun

Bir film beğenilince devamı çekilir di mi? Normali budur. Eee ilk filmi kim beğendi de devamı geldi hemen anlamadım. Hadi dedik ilki kötüydü sevindik yani gelsin, yenisi daha güzel olsun, aşsın coşsun yeter ki. Baktık afişte de abi karizma çıkmış, vermişler photoshopu, kostüm tasarımını oh oh nefis.
Geçen izledik izlemez olaydık yuh yani "Punish" ediyorum sizi film yapmanızı yasaklıyorum kardeşim bi gidin yaa.

Aydıngerden Snatch: RocknRolla!

Dün RocknRolla izledim. Guy Ritchie'nin son filmi.
Film hakkında çok basit bir yorumum var. Snatch'i al, üzerine aydınger koy, çiz. Al sana RocknRolla.

Bu adamı Madonna bitirdi. Allahtan ayrıldılar da yeni filmi Sherlock Holmes'tan umutluyuz. Senin neyine gerek kardeşim Madonna falan? Al iki tane çıtır takıl işte.